BIR GUN HERKES 15 DAKIKALIGINA BURAYA MOTTO YAZACAK /JUNE 2010

"fenomensin lan sen!"

31 Ocak 2010 Pazar

milleti kandırmayın!





parmak patates olayına son noktayı koyuyorum.

sırf adı superfresh diye daha pahalıya aldığınız parmak patateslerin bit kadar olduğu dikkatinizi çekti mi hiç?
parmak patatesmiş.
ne parmağı lan, serçe parmağı kadar bile değilsiniz.

halbuki feast öyle mi, hem daha ucuz , 3 tl fark var battal boyu paketleri arasında, hem de parmağın hakkını veriyor adamlar.
güliver parmağı.

bok atmıyorum izi kalsın diye, bizzat deniyorum, öyle geliyorum.

yaşasın feast.

deniz mahsülleri çok rerörerö

"kitchen felan diyosunuz da hani nerde olm yemekler" dediğinizi duyar gibiyim.. bi kere önce oğlumlu moğlumlu konuşmamayı öğrenin, ben sizin seviyenize inmem taağğğaamm mıığ! neyse sinirlenmicem.

cuma akşamı kadıköy'de oturduk arkidişlerle. biliyorum 'oturmak' bu eylem için ilginç bir kelime. oturduk ne lan! yahu işte buluştuk, lafladık vs.vs.. acaip bir yağmur olmasına rağmen ama arkadaşlar iyidir dedim kalktım gittim. önce yemek, sonra içmek tabi pek fazla geyik.

evet bu son derece dandik girişten sonra yediğim şeye gelicem. evet şey. deniz mahsulleri tabağı ısmarladım kendime ama herhalde bugüne kadar kendime ısmarladığım en kötü şeydi.. geleneksel bilmem kaçıncı deniz mahsulleri girişimimdi bu.. ulan zaten deniz mahsullerinden pek hazzetmem bi de böyle alengirli işlere niye giriyorum anlamıyorum.


portakallı karides, elmalı somon füme, pane edilmiş yengeç bacağı, körili kalamardan oluşan deniz mahsulleri tabağı gelir gelmez bi içim gıcıklandı ama azimle yemeye çalıştım. tabi azim azim de bi yere kadar.

akşamın devamında promil krizine girmemek için sadece çay içtim. böyle şekersiz şekersiz dört büyük kupa sallama çay. o kadar alkoliğin içinde dikkat çekmiş olacak ki sempatikliğin sınırlarını zorlayan garson tuvalette " e tabi çaylar çıkıyor eki eki" dedi. çok mu belli oldu diye sordum ne dese beğenirsin " o masada yakışmadı çay".. zaten etraftaki masalardan napıyo lan bu herif bakışları yetmiyormuş gibi garson beye bak. çay bile içirtmiyolar ağız tadıyla..

diyeceğim o ki ben deniz mahsulleri sevmem. denizden de babam çıksa yemem. niye yiyim lan babamı manyak mıyım! ayrıca günde 87 bardak çay içtiğini söyleyen kamil sönmez kadar olmasa da çay içmeyi çok severim. şekersiz böyle mis.

neyse işte benden de yemek yazısı bu kadar olur.
kaynak kitchen.

öptm kib bye
okanitto

29 Ocak 2010 Cuma

alttaki posta istinaden!

az önce yayınladığın şarkıyı ne zaman dinlesem bana bu şarkıyı anımsatır. ki iki şarkı da benden geçer oy alır.




tek başına halkı temsil etmekten aciz winston wolf

SUALMG Hey!

saat 03:45 sulari

yer gozde bir bar, şehir onemli degil konsept her yerde ayni ayni

bunyede fazlasiyla alkol ve enerji icecegi dolasiyor.

bar da kapanmak uzere

son sarkilar caliyor, goruntuleri de ekrana yansiyor :





budur!

iste benim sarkim iste kapanis sarkisi hele ki nakarat kismi var ki beni benden aliyor:

I ain't freakin', I ain't fakin' this
I ain't freakin', I ain't fakin' this
I ain't freakin', I ain't fakin' this

youtube daki bir yorum soyle demis:

" she is fuckin so hot"

ben de diyorum ki :

shut up and let me go!

pazar gecesi !!!

pazar geceleri program belli.

22:00 cnbc-e episode 2

pazarı iple çekiyorum.
filmle ilgili önyargılarımın kırılması an meselesi.
iki bölüm daha izledim mi ben, bu iş biter.

28 Ocak 2010 Perşembe

Sana Degil Kardesine !

ne alaka diyebilirsiniz:





dediniz mi?





demediniz; neden?




cunku konuyu bilmiyorsunuz, normal konu su asagidaki video:

cogunuz igrenc diyecektir: bu ne la bu muzik calinti diyecektir; sozlerinin hicbirini annamadim ben diyecektir

muhim degil, coguna ben de katiliyorum, amma su elemanlar dana gibi kulakliklari takip dans ermiyolar mi bitiyorum bu coool hareketlere olm!



*ayrica muzik gayet hos boyle dim tis dim tis, orjinal degil ama guzel...

Manyak olamazsin Manyak!



Sozum meclisten disari a dostlar ama bugunlerde kendimi Jean-Baptiste Grenouille gibi hissediyorum...

sanirim ortaokuldaydim bu roman i okudugumda, cok etkilenmistim ve kendimden bir parca bulmustum roman kahramaninda, neden mi koku yetenegim -yetenek diyorum zira ben oyle hissediyorum-yuzunden. Gerci tek farkim ortalama bir insanin duyarliligindan biraz daha fazla olmasi koku duyarliligimin. Kokulari cok cabuk fark eder, cogu zamanda kokunun -bilebildigim kadariyla- nelere ait oldugunu cozmeye bayilirim.

mesela gucci rush taki seftali kokusunu 20 mt oteden fark edebilirim, ya da davidoff zino nun cam kokusunu 100 mt den alabilirim felan felan...














Neyse uzatmayim, hurriyet film klubunun verdigi vcd den cakma dvd lerinden aldim gecenlerde: "perfume" koku



Stanley kubrick bu romanin filmi cekilemez demis halt etmis gayet etkileyici bir film olmus. Hani genelde romandan aktarim filmlerde kabus durumu vardir ya; kitabi okuyan carpilir filmini izleyince hayal kirikligi yasar ya, hah ben de bu olmadi gayet iyi bir film oldugunu dusunuyorum.

Ama bunun nedeni filmin kahramaniyla kendimi ozdestiriyor olmam olabilir. O kizlarin kokusunu ben de aliyor gibiydim filmi izlerken, fakat o guzelikleri oldurmek yerine canli olarak beslemeyi tercih ederdim ben...

film etkileyici ve surekleyici, izlenmesi gerekenler listesinde, bir  de bir efsana var filmde anlatilan, 13 kokunun karisimiyla elde edilen ilahi bir kokunun oldugu ve bugune kadar ancak 12 sinin bulundugu 13. kokunun bulunmasiyla bu efsanenin gerceklesecegi soylenmektedir. Sonrasi mi, sonrasi filmde canim  bi zahmet pazar gunleri hurriyetle beraber 1,25 LT karsiliginda bu filmi edin, keyfine bak...

yanliz sunu diyeyim bu guzellige ne pahasina olursa olsun kiyilir mi huleyn???

27 Ocak 2010 Çarşamba

başıma bir şey gelmeyecekse sezen aksu'yu sevmiyorum.

işte söylenmeyenleri söylemeyi kendine düstur edinen blogumuzdan dev bir hizmet daha. tabu yıkmaya devam ediyoruz.

evet hacı sevmiyorum sezen aksu'yu.. yani belki eskiden severdim ama acaip sıkılmış durumdayım kendisinden. yeter ulan. her yerde ya kendisi ya da kendisinden bir şekilde yumurtlamış civcivleri.. evet gördüğünüz üzere satır arasında yumurta tavuktan diyerek bu sorunu da çözdüm.

geçen arkadaşlar aradı sezen aksu konserine gitmişler ve konser arasında yemeyip içmeyip beni aradılar.. sezen aksu açıklama yapmış ve demiş ki 2 jenerasyona şarkılarımı söyledim, bir jenerasyona daha söylemek istiyorum. benim pek sevgili arkidişlerim bana haber verdiler. sezen aksuyla konuşmadığım için arkadaşlarıma söyletiyor biliyorum. yiyosa bana söylesin!

türk pop müziği bu denli yaratıcılıktan yoksunsa büyük suç sezen aksunundur. tamam arada güzel laflar etmiş ama yeter ulan yeter (bak kabalaşıcam).

farkettiğiniz üzere kendisine sezen diye hitap etmiyorum. herkes kankası ya ben değilim arkadaş. hatırlıyorum da küçüktüm küçücüktüm, videomuz vardı betamax. küçük kaset işte yahu. burus li,ceki ceyn, çak moris filmleri izlerdim. babam tambi sezen aksu hayranı olduğundan "büyük yalnızlık" isimli sezen aksu filmini almış gelmiş. babadır tabi seviyoruz, bağrımıza basıyoruz ama filmden sinemadan bırak hayattan soğutuyodu beni az kaldı. neyse çıkardım hemen taktım bi burus li filmi kendime geldim.. ulan ferhan şensoy sana da mesafeli tavrım bu film yüzündendir. merak ediyodun di mi? neyse sonra çok güldürdün beni de affetim.

lafı fazla uzatmak istemiyorum sezen aksu için. beni kınayıp bana laflar hazırlayabilirsiniz. bildiğim yolda tambi jedi tavrı ile yürüyeceğim.. şimdi burda bi video verip ne biliyim bi maysipeys linki verip kesinlikle dinlemeyeyin derdim ama uğraşamıcam.

giiiiittt giiiiiiiittt giiiiiitttt
"giitme dur" diyeceğimi sanıyosan da çok beklersin minik serçe.

öptm kib bye
müzikten anlamayan okanitto

bu gece

bir adam, kariyerinin ortasında, yaptığı ,ürettiği işin en iyisini ortaya koymamalı.
bekletmeli bir kenarda.
ne zaman ki üretemiyor, yeni mahsüller dalında kuruyup gidiyor, o zaman en iyisi olduguna inandıgı işi patlatmalı.
zirvede kalmak zordur ve bu bir geyik olmaktan ötededir.

kim ku duk söz konusu oldugunda, b.j.ö. (bin jip'ten önce) ve b.j.s. (bin jip'ten sonra) şeklinde bölünen bir gerçek var ortada.
şu saatten sonra ne yaparsa "bin jip"in yarattıgı afallamayı, sarhoşluğu, şaşkınlığı ve hayranlığı yakalayabilir, bilmiyorum.

onun etkisi bambaşkaydı ve o şekilde kalacak.
ancak, inkar edilemez bir başka gerçek de, ne kadar izlediğim filmi varsa bu adamın, topununnn bağımlısı oldugum.

diyeceğim şu ki;
yine yeni yeniden ve kimbilir kaçıncı kez,

bu gece 22:00 da CNBC-E de, bir kim ku duk harikası olan, ilkbahar, yaz, sonbahar, kış ve ilkbahar...

26 Ocak 2010 Salı

cinema paradiso

GLAVNATEMA

en sevdiğim filmlerden birinin görüntüleriyle, en sevdiğim müzisyenlerden birinin, duvardan duvara vuran, yerden yere seren müziği.

hamiş: embeded kodu vardı da biz mi komadık!


...

Alfredo: no, Toto. nobody said it. this time it's all me. Life isn't like in the movies. Life... is much harder.


25 Ocak 2010 Pazartesi

en kötü post'umuz böyle olsun

get down baby
o değil de gördüğüm en güzel blog müziği, bu blogun.
paylaşım için teşekkürler

ww küfretme sakın bak asdsadsadasd

tezcanlıyım, perşembeyi bekleyemem


ilginç bir şekilde meşhur olma yolunda ilerliyor arkadaşlarım at boku gibi patır patır.
televizyoncusu var, yazarı var, operacısı var, müzisyeni var.
henüz cümle alem bilmiyor belki çoğunu, ama önleri çok açık , inanıyorum. yazmıştı hatun dersiniz.
bir kısmını zaman zaman burada yumurtlayacağım ama vakti var.

önceliği NEFES' e veresim var.(veresim var derken...)
vokalde Anıl Altınöz ,
gitarda Targan Türe ,
bas gitarda Gürkan Bozacı ,
davulda Mehmet Demirdelen.


bu adamları istanbulda, beyoglu hayal kahvesinde dinleyen vardır belki.
2005ten beri istanbuldalar. öncesinde, anıl, izmirde, gerçekten kulağımızın pasını silen ve müzik konusunda tatminsizliğimizi gideren jack daniels grubunun vokalistiydi.diğerlerini bilmem ama, anıl yıllardan beri bu iş için ciddi emekler harcamış, istediği her ne ise onu hak eden bir adam.

şimdi ;
anaa ilk kez gördük,yok dinlemedik diyorsanız,
dinlemek isteriz diyorsanız,
üstelik günlerden perşembe ise ve içiniz, daha öğle saatlerinden başlayan bir "gecelere akalım, müzik dinleyip biranın aq" gibi bir hissiyatla dolduysa "fırsat budur", derim.

önyargı oluşturmanız için ; http://www.myspace.com/nefesband 'den albümlerini , verdikleri linkten yükleyebilirsiniz.
şu an ekranlarda dönen kliplerini seyredebilirsiniz.

önyargınız olumluysa ve "kim lannn bu herifler "diyorsanız daha çok bilgi için http://nefes.com.tr/ adresinden faydalanabilirsiniz.

haaaa, önyargınız olumsuz ise, yine de fırsat verin. bak demedi demeyin.b
bu adamlar gece programlarında sadece albümlerinden şarkı söylemiyorlar.
chris cornell, pearl jam, nirvana,alice in chains ve daha niceleri....

neymiş efenim perşembe geceleri saat 24:30 beyoğlu hayal kahvesi.

May the force be with you!



John Williams buyuk adam, hollywood kaldirimlarinda yildizi olan bi adam,

Allah uzun omurler versin, basimizdan eksik etmesin

Star wars u star wars yapan; biraz da muzigi degil mi ?

Her duydugumda heyacanimi katlayan bir muzik, bu kadar guzel besteler hangi insanoglunu etkilemez ki???

Play:Star Wars:Main Theme

arzu film takdim eder de..

"ulan çok saygısızsınız türk televizyonları peşin peşin söyliyim"

jeneriği izlemek lazım hacı. kim ne yapmış bi bakmak lazım. kim kimdir bilmek öğrenmek lazım, kanıksamak lazım..speyşıl tenks bölümünde kimler var, hangi semtin sakinleri, hangi belediye, bakanlık vs. vs. bi bakmak lazım tanıdık bildik hısım akraba var mı hemen kapaklanalım di mi ama! ayrıca filmde gördüğün adı bilinmeyen taş gibi hatunlar kategorisinde en iyi çıkış yapan ay parçasının adı neymiş öğrenmek lazım. emeğe saygımızdan.

bir de tabi yeni yetme jenerik hikayeleri var artık. jeneriği izlemezsen bir şeyler kaçırmış oluyorsun yani. hemen aklıma gelen iki örnek var; yes man ve yahşi batı. iki filmde de jenerik akarken güzel sahneler vardı. özellikle yes man filmle ilgili bir sırrı da çözüyordu jenerikte.. benzer sahneleri south park ve simpsons'da da sıkça görürüz.

türk televizyonlarında pek önem verilmiyor diyeceğim ama yetmez, hiç önem verilmiyor çünkü bu jenerik olayına. ulan çok saygısızsınız peşin peşin söyliyim. saatlerce izdivaç programı verip 2 dakikalık jeneriklere tahammül edemiyorsunuz. 2 dakika aksa yazılar ne var ulan. işte bir iki kanal var bu konuya dikkat eden, bilirsin. zaten o kanalların da değerini veriyoruz, saygıda kusur etmiyoruz, öpüyoruz başımıza koyuyoruz.

türk sinemalarında da bir alışkanlık haline gelmek üzere bu durum. ulan biter bitmez kalkmıyolar mı koltuklardan deli oluyorum. hayır nereye giderse gitsin banane yea ama en arka ve orta koltuktan seyrederken birden öndekilerin ayaklanması görüş alanımı kısıtlıyor. tabi ondan sonra dar görüşlü bir insan olarak çağdışı küfürler ediyorum ben de! ne aceleleri varsa. sanki dünyayı kurtaracaklar.

beri yandan, bu sinemada ayaklanan kişilere pek sevgili yetkililer de eklenmiyor mu! tam polemik sebebi. sanıyorum karayip korsanlarıydı. film bittiiii ve anında millet ayaklandı yine. e sahneler var jenerikte de. millet ayaklandı diye çaatt sinemadaki herif de kapatmasın mı filmi! hoop hemen polemiğe girdim tabi.

ulan bişeyi merak etmişim tam yazılar akıyor bir müzik bi şarkı kiminmiş acep diye işkillenmişim çaatt hemen kapat. aferin. söz temsil: gecenin üçünde yakalamışım rezervuar köpeklerini tivi'de, izlemişim 27inci kez, bişey görmüşüm bakıcam jenerikte çaatt reklam. aferin. ha diceksin ki sen şimdi "ulan 26 kez izlemişsin daha görmediysen biz napalım". keşifler hiç bitmez hacı.

hekimlerini bilmem de beni sakın türk televizyonlarına emanet etmeyin, elimden bi kaza çıkacak. tivi flat değil ondan mı acep?

öptm kib bye
*bunu burda yapabiliyo muyduk lan :Pp

24 Ocak 2010 Pazar

sözün bittiği yer



ratatat - wildcat
bunlar nüü york'lu iki arkaaş. sahneleri de şukela.

şimdi 2 arkadaşsın, müzik yapıyorsun ve tüm dünyayı gezip konserler veriyosun. oh ne ala memleket. neyse el pico ve 17 years parçalarına da dikkat.. ya ne diycem, böyle şarkılara, türkülere felan parça diyince size de bi değişik geliyo mu?

istanbul'a geldiydiler zamanında. konser sırasında makinalarını çıkarıp bide fotoğraf çekiyolar.. şimdi bi link veriyorum, bu linkte konsere geldikleri istanbul'dan kendi çektikleri fotolar var. valla ne yalan söyliyim fotolardan birinde beni de çekmiş keratalar: http://www.ratatatmusic.com/europe.html

23 Ocak 2010 Cumartesi

dinlemek ; birinin sözünü, öğüdünü kabul edip gereğince davranmak madem ki, DİNLE


http://www.myspace.com/atakanzehir

myspace sayfasından alıntıdır:

Atakan Zehir. 1980 istanbul dogumlu. 13 yasinda e-gitarla muzik yasantisina basladi.. 1998 yilinda bulundugu heavy metal grubu ile bir demo album hazirladi. 2001 de Japonyada bir sene hem egitim hem muzik calismalarina devam etti. 2004 yilinda Jamm Station adinda bir grup kurup Canakkale'de cesitli programlar yapti. Ayni yil icersinde ilk demo calismasi olan "Mavi" yi internet uzerinden yayinladi. 2006 yili itibariyle Volkan Yeniaras - Hakan Akben ile 5 Cayi grubunu kurdu 1 sene 5 Cayi ile programlar ve konserlerden zincirinden sonra gruptan ayrildi. Kendi solo calismalarina devam ederken, Burak Sabuncu 'nun (www.buraksabuncu.com) grubuna dahil oldu. Ayni süre zarfinda kendi album hazirliklarinda olan Alper Kocamis ile bazi diziler icin sarkilarda bestelemekte.. Butun bu kosusturmacinin icinde en kisa zamanda ilk online albumu "ISTANBLUES"u internetten yayinlamak icin kastiriyor.

22 Ocak 2010 Cuma

bimbambomçatlasındüşmanlarartıkbenimdebircnbc-emvar




STAR WARS "serüveni" başlıyor ki ben hastası değilim.
ama karar verdim olucam.
hayır bakıyorum kafası çalışan herkes hastası, benim neyim eksik lam.
zorlaysa zorla.

24.01.2010 - 22:00
EPISODE I - THE PHANTOM MENACE

lekesiz zihinlere sonsuz günışığı!

--flashback--
neyse fazla uzatmıyorum, zaten bu yazının amacı ilk yazıda da içimden gelenleri yazıyım, böyle ilk dakikadan samimiyet şelalaleri olup akayım okuyanımın dimağına felan değil, sadece deneme amaçlı.. bakalım nasıl duracak yazılar, hiiii çok heycanlıı !! yannız bir önceki cümlede "okuyanım" demişim noluyo lan ilk dakikadan milyonların sevgilisi moduna girdim, neyse biraz sonra saçma bulursam değiştiririm ya da ne değiştircem "yetmiş milyon beni okuyo be!
--flashback bitti--


ilk yazımdan bir alıntı bu. size pek heyecanlı gelmemiş olabilir ama ben çok heyecanlıymışım. kendimi iyi tanıyorum çünkü. ama şu an inan ki daha heyecanlıyım. neler olacak çok merak ediyorum. siz pek merak etmiyor olabilirsiniz ama ben şimdiden acaba birinci yıl yazımı yazarken neler olmuş olacak, deliler gibi merak ediyorum!

J bu fikri ilk açtığında hemen evet demek geldi içimdem. dedim de. ama öncesinde çok yazargaçlı blog olayına bir mesafeliydim. "evet abi. bana her gün onlarca teklif geliyor gel yazalım gel yazalım diye." yahu tabi ki öyle değil ama hani insanlar ilkgözağrılarını ihmal ederler, iki arada bir derede kalırlar diye düşünüyordum. ama kazın ayağı öyle değilmiş (bu ne anlamsız bir deyim böyle be). peki nasılmış derseniz, öyle değilmiş. İşte bu bizim hikayemiz:

mini öykü- the soul kitchen begins-
J, aklıma bir şey geldi var mısın yok musun diyince, ulan valla seni çok büyük hissediyorum, varım dedim. ulan demedim tabi. en fazla olm...

sonra J:-gönlümden geçen yemek, müzik ve aşk üzerine olsun istiyorum dedi. Bu adamı işte bu yüzden seviyorum gönlünden konuşuyo çünkü. Ben film de olsun dedim ama WW’mden korkumdan şöyle bir cümle kurmuşum –abi WW’ye elimiz dolu gitmemiz lazım.

sonra WW'nin gelmesini bekledik. kutupta yaz gibi bekledik. çöllerde su gibi bekledik. geldi de. sanırım ankara'dan gelmiyordu ama bir bayram havası, ne biliyim bi festival, bir carnivale havası esti.

sonra festival gibiyiz katılmak ister misin dedik? kulisler kaynadı hemen şok şok şok "ww cacık olmaz" demişmiş bir de üstüne fonda "bu işler narin bugün olmaz ama belki yariinn" çalıyomuşmuş.

sonra ben bi üzüldüm şehre yağmur yağdı. şehre bi yağmur yağdı ben bi üzüldüm. şehre öyle bi yağmur yağdı ki ulan durmak bilmiyo o gün bugün. kara çevirdi valla. neyse sonra bi baktım kazın ayağı öyle değilmiş (bi deyim öğrendim hemen cümle içinde kullanayım).

meğer ww'm -suit up demiş.. kadın eli bir değdi pir değdi. aynı gün her şey tamamdı bile.

bu arada ben mi ne yaptım? -heyecanlandım..

o gün çocuklar gibi şendik..

mini öykü- bitti


J and WW bulaşıkları ben yıkamam hee baştan söyliyim !

Neyse hadi hoş bulduuuukkkk,, fondip fondip !

Kestane Kebap



Uzun zaman onceydi sanirim ,
Belki de 10 gun olmamistir daha

Bir film izledim, yuzum guldu
Gulmeye baslayinca beynime daha fazla oksijen gitti

Film arasinda glukoz takviyesi de yapinca
IQ tavan yapti

Yanina balikliktan gelen EQ mu da meze yapinca
İste bu cikti ortaya:


Ne ben sen o biz siz onlar
Ne de ben sen ol, bizsiz onlar
Demiyelim dedik

Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz
İcin icelim dedik

Herkese buzlu bir kadeh raki soyledik
İsteyenler icin nane yapragi da kondurduk ustune

Hayatimiz da ne varsa

Bizi mutlandiran umutlandiran
O olsun istedik her daim yazimizda

Yemek, içmek, gezmek olsun dedik
Agustos bocegi misali

Kitap olsun dedik,
Matbadan yeni cikmis mis gibi kokusuyla

Film olsun dedik
Acik hava sinemasi ayarinda

Muzik olsun dedik
Aklimizdan hic cikmayan melodiler tadinda

Ve de ask olsun istedik...
İçimizi isitan, gurul gurul yanan soba tadinda

Kestanelerinizi kapip gelin
Hepberaber eglenelim soba basinda...

21 Ocak 2010 Perşembe

Unus pro omnibus, omnes pro uno!


naçizane, namıma yaraşır bir başlangıç yapmak adına seçtiğim bir konu ya da yazı değil bu.
tesadüflere inanmak isteyenler ve tesadüflere aptallar inanır diyenler şeklinde ikiye bölündüğümüzü varsayacak olursak, üstüne üstlük benim gibi işine ne gelirse onu savunan bir kesimi de üçüncü diye araya sokuşturursak, ortada sıçanın şüphesiz ben ve benimgibimsiler olduğu da aleni.

geleceğim yer şu;
konseptimize denk düşen bir zaman diliminde tanıştım beylerbeyi ile.
biraz tesadüftü, biraz değildi.
seçme hakkım ve özgürlüğüm vardı.
önümdeki üç seçenek arasından eledim onu.
riskti belki ama ilk seferin günahı olmazdı.
kokusuna vuruldum.
burnumu ayıramadım uzunca bir süre.
tadını bilmek istiyordum ama, bazen merak süresini uzatıp kendime işkence etmeyi sevdiğimden olsa gerek, ilgimi dağıtacak gereksiz şeylere odaklandım bir süre.
ama insandık ve herşey bir yere kadardı.
ilk yudumu aldığım anda bir farkı olduğunu anladım.
anasonu ağzımda yağ gibi yayılıyordu.
aldığım yudumun kokusunu, burnumdan soluduğumda, burun deliklerim bayram ediyordu.


"birşeyi seveceksen, ne olduğunu bilerek sev" zihniyetine büyük sempati duydugumdan, araştırdım.

diğerlerinden farkı,
daha temiz daha saf hale gelmesi adına üç kez distile edilmesi.

sen kalk, bağlardan kop gel,
şıra ol, tanklarda pastörizasyon- fermante- distilasyonlardan geç,
sumanı, anasonunu katsınlar,
alkollerin ayrıştırılsın,
bi daha distile edil, totalde 96 saat süren üretime tabi tutul,
elin hollandalısı şişeleni tasarlasın, rezil rüsva etsin,
buna rağmen hiçkimsenin umrunda bile olmasın tüm bunlar,
hopppp üç kişi iki saatte dibini görsün.


eter-metil-propil kardeşleri çok sevdim. bundan sonra benim için
athos, porthos ve aramis 'ten farkları yok.

hamiş: şifreli bir merhaba yazdım lan, anlamayan varsa, ona şöyle sesleniyorum :

KRAL ÇIPLAK!